Bu kumaştan lider çıkmaz – Nihat Kaşıkcı

Kaçak güreşiyor. Meselenin kıyısında köşesinde geziniyor. Kendi alması ihtiyaç duyulan inisiyatifleri, zamana yayarak başkalarının almasını bekliyor. Birileri meseleyi olgunlaştırsın, hazır hale getirsin, sonra da kendisini ‘makama’ çağrı etsin istiyor.

Doğru tahmin ettiniz, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’dan bahsediyoruz.

Biz bu hazırlopçu tavırları bir yerlerden hatırlıyoruz. Hani, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir zamanlar bu şekilde birini Cumhurbaşkanı yapmıştı. Tabi, karşılığı kocaman bir nankörlük oldu. Getirildiği makamı kendinden bilen zat, bir sonraki Cumhurbaşkanlığı seçiminde, velinimetinin karşısında muhalefetin talibi olma heveslerine kapıldı.

Kapıldı kapılmasına da, kendisinde o liderlik kumaşı yoktu. Erdoğan’ın kendisinden sonra Başbakanlık görevine belirleme etmiş olduğu kibir abidesi zat gibi, Cumhurbaşkanı yapılma kişi da kerameti kendinden bildi. Oysa her ikisi de Erdoğan’ın gölgesinde bürokrasi yapıyor, deyim yerindeyse güvenilir limanlarda eğleşiyorlardı.

Nitekim Cumhurbaşkanlığına belirleme edilen zat, sıra seçime girip de bileğinin hakkıyla savaşım edip, ter dökmesi icap ettiğini anlar anlamaz derhal pırtıverdi. Kendisinden liderlik bekleyenleri de boşluğa düşürerek, “Adaylığım için bütün karşıcılık mutabakat sağlayamadığı için aday olmuyorum…” şeklinde bir açıklamayla, huzurlu ve huzurlu köşesine çekiliverdi.

Bir selam vererek Anadolu’yu ayağa kaldırma hayalleri kuran kibir abidesi zat da iş seçime girip kendini ispatlamaya gelince, CHP limanına sığındı. Her ne kadar, CHP listelerine yamanmanın ‘en son tercihi olduğunu’ üfürse de, seçimde koşturup ter dökmek ve sonuç olarak binde bilmiyorum kaç çeyrek oy elde etmek üzere boyunun ölçüsünü öğrenmeyi göze alamadı.

Bu pısırık ve ‘armut piş, ağzıma düş’ tavırlarını, şimdilerde Ekrem İmamoğlu sergiliyor.

Hazret, AK Parti’nin yanlış aday ve yanlış söylemler yüzünden kaybetmiş olduğu 2019 İstanbul Belediye Seçimini kedisinin kazanılmış olduğu zehabıyla epey şişindi.

Zaten esas gayesi de İstanbul’a Belediye Başkanı olarak hizmet değil; Erdoğan’ı taklit ederek, Cumhurbaşkanlığı makamına tırmanmaktı.

Lakin unutmuş olduğu katı bir hakikat vardı: Belediye Başkanı seçilmek yetmez; 16 milyon İstanbulluya hizmet edip, bunun için ter dökeceksin ve başaracaksın.

Belediye Başkanı dediğinin yüreği, adeta yönetmekte olduğu şehirle beraber atar, atmalı. Bizimkisine dinlence oldukça yakıştığından, kalbi sıklıkla dinlence beldeleriyle beraber attı. Bir de yabancı misyon temsilcileriyle (siz bunu sebeb-i ikballeri diye okuyun) sıklıkla halvet olmayı oldukça sevdi.

İstanbul’da sel, kar, fırtına gibi tabii afetler yaşanırken, nedense hep kent haricinde boy gösterdi. Karla kapanan yolları tuzlama zahmetine girmezken, İngiliz Büyükelçiyle en lüks lokantada balık tuzlamayı seçti. İstanbul’da dişe dokunur hiç bir hizmeti hayata geçiremedi.

Sonrasında Cumhurbaşkanlığı hevesini tatmin için, Meral ablasının sevgi dolu kollarında bir vakit oyalandı.

Meral ablasının kalibresi, onu Cumhurbaşkanı talibi hazırlamaya yetmeyince, karşısına çıkma cesareti gösteremediği Genel Başkanının alt kadrosunda, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adaylığı gibi, aslında seçim öncesinde namevcut olan makama fit oldu.

Tabi hep beraber yaşadıkları seçim hezimetinin derhal akabinde, sanki yaşanmış olan süreçte kendisi uzayda bir yerlerdeymiş havalarına girerek, bütün sorumluluğu Genel Başkanının sırtına yıkma kolaycılığını seçti.

Oysa kendisi de, kurulan ‘Erdoğan karşıtı koalisyonun’ baş aktörlerinden birisiydi. Seçim sürecinde kent kent dolaşmasından sebep, Başkanı olduğu İstanbul’a arada bir uğradı. Yani seçim hezimetinin sorumlularından birisi de bizzat kendisiydi. Buna rağmen, kulağının üzerine yatıverdi.

Hadi, CHP Genel Başkanlığı koltuğuna oturma aşkına anlayış gösterip, bütün bu olanları düzgüsel karşılayalım.

Ana karşıcılık partisinin Genel Başkanlığı, bir sonraki zamanın tabii Cumhurbaşkanı adaylığı demektir. Yani ‘lider kumaşı’ gerektirir. Kumaşında ve doğasında liderlik ruhu olmayan birisi, bir kurumun başına ‘Genel Başkan’ ya da ‘Genel Müdür’ olabilir; ama katiyen ‘lider’ olamaz.

Lider dediğin, her şeyden ilkin karnından konuşmaz. Kararlıdır… Kişiliği ve karakteri nettir. Olaylar karşısında aleni ve anlaşılır tavırlar koyar. Cesurdur… Sağına soluna bakmadan “Ben varım…” diye öne atılır. Önüne bir çatal yol çıktığında, oturup da adres sorabileceği birilerinin gelmesini beklemez; o iki yoldan doğru olanı, liderlik ferasetiyle seçer ve yürür.

Lider dediğin, hedeflediği noktanın, birileri tarafınca alınıp getirilmesini ve kendisine takdim edilmesini beklemez; savaşım eder, kan ve ter döker, o hedefe varmak için bütün kabiliyetlerini kullanır.

Lafın kısası; önder kişi, birilerinin gölgesine sığınarak dağın zirvesine tırmanmaya çalışmaz. Tam tersine, önden yürür ki kitleler de kendisini takip etsin.

Ekrem İmamoğlu, İstanbul’un 4 yılını çaldı, anlam ifade etmeyen ve gerçekleşmesi olası olmayan şahsi hedeflerine kurban etti.

Bir de, Kemal Kılıçdaroğlu’yu hafife aldı. Onun her ne kadar Erdoğan karşısında bir mevcudiyet gösteremese bile parti içi iktidar konusu ile ilgili rakip tanımaz bulunduğunu algı edemedi. Kılıçdaroğlu’nun; Deniz Baykal, Muharrem İnce, Yılmaz Ateş, Önder Sav, Mehmet Sevigen gibi CHP’nin devedişi politikacılarını, ayak oyunlarıyla saf dışı bıraktığını göremedi.

Ekrem İmamoğlu, geldiği son noktada, bir kez daha geri vitesine takarak, İstanbul Belediye Başkanlığı’na tekrar aday olacağını, gene açıkca değil de ima yoluyla duyuru etti. Bir bakıma, kendisini 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimleri için nadasa çekti.

Tabi, burada da birtakım ufak problemler kendisini bekliyor. Mesela, Kemal Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’yu İBB talibi gösterecek mi? Tanıdığımız Kılıçdaroğlu, düzgüsel şartlarda bunu yapmaz. Ama İmamoğlu’nun İstanbul Belediye Başkanlığına tekrar seçilemeyeceğini görürse (veya seçtirmemenin ustaca formülünü kurgularsa) İmamoğlu’yu aday yapar. Aksi halde üstünü çizer.

Nitekim Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, “Önseçim yapılırsa, İBB’ye adayım…” diyerek, hem İmamoğlu’nun hem de Kılıçdaroğlu’nun kulağına kar suyu kaçırdı.

Varsayalım Kılıçdaroğlu, Ekrem Beyi İstanbul talibi yaptı. Seçimi kazanmak güvence mi? Geride kalan 4 yıllık yitik devri ve İstanbul ahalisinin günlük hayatında yaşamış olduğu ‘İmamoğlu çilesini’ göz önüne alırsak, seçilmek basit olmayacak.

Bir öteki sorun, 2019 ittifakının 2024’te de kurulacağı garantili değil. Hadi HDPKK’nın, pazarlık çıtasını yüksek tutmak için ‘kendi adaylarıyla seçime gireceği’ sözlerini ciddiye almayalım.

Ya İyi Parti çantada keklik mi? Son seçim ittifakı, İP’i fazlaca yıprattı. Hatırı sayılır bir oy kaybı yaşadı. Ve başrollerini paylaşmış olduğu koalisyon, büyük bir seçim hezimeti yaşadı.

Ha, bir de İmamoğlu ihanetine maruz kaldı, Meral Hanım. Hani kendisi 3 Mart’ta masayı tekmeleyip giderken, İmamoğlu ve Mansur Yavaş’a da “Peşimden gelin…” mesajı vermiş; onlar ise Akşener’in bu çağrısını duymazdan gelmişti.

Köprünün altından oldukça sular aktı. Saraçhane’deki ‘çak kanka’ muhabbetleri, bir utanç sahnesi olarak siyasî tarihteki yerini aldı.

Açıkçası, Meral Hanım’ın bu kez CHP ile kurması olası seçim ittifakı hem oldukça zor hem de çokça ödün gerektirir bir ittifak olacak.

Özetin özeti; Ekrem İmamoğlu’nda ‘liderlik kumaşı’ yok. Bu saatten sonra, tıpkı Erdoğan tarafınca Cumhurbaşkanı atanan, ama kendisi aday olması gerektiğinde yan çizen Abdullah Gül’ün yolundan giderek, Boğaziçi’nde yabancı misyon temsilcileriyle balık tuzlayabileceği bir yalı elde etmesi mukadder gibi görünüyor.

Bir yanıt yazın

beylikdüzü escort