Çocuk yaşta evlendi, şiddet gördü, kanser oldu! Tüm hayatını arı sütü değiştirdi

Hacer Dündar, 1983 senesinde Mersin’in Arslanköy Yaylası’nda dünyaya geldi. Beş çocuklu yörük bir ailenin kızı olan Hacer, evin en küçüğüydü. Aile yazın arıcılık, kış mevsiminde inşaat işleri yapıyordu. Hacer, evin en küçüğüydü fakat oldukça yetenekliydi. Arılara bakıyor, vasıta kullanabiliyordu. İlkokulu bitirdikten sonrasında ise serpilmiş, yaşından daha büyük göstermeye başlamıştı. Yörük olmaları bundan dolayı göçebelik yapan aileye de görücüler gelmeye başladı. Hacer 14 yaşına geldiğinde, aile arıları Karaman’a taşıdı. O bölgede çiftçilik yapan yörük bir aile de oğullarına Hacer’i istedi. Hacer’in babası baskın bir karakterdi ve bu evliliği kızına makul görmüştü. Onun bu konudaki fikrini almamıştı. Aile varlıklıydı, kızı huzurlu eder diye düşündü. 14 yaşlarında evlenen Hacer’in 15 yaşlarında ise ilk çocuğunu dünyaya getirdi.

‘EVLİLİĞİMDE SEVGİ YOKTU’

Bir adam evladı doğmuştur fakat Hacer evliliğinde oldukça ciddi problemler yaşıyordu. Eşi ondan 7-8 yaş büyüktü ve aralarında kültür çatışması yaşanıyordu. İki aile de yörüktü fakat değişik civarlarda yetişmişlerdi. Evliliklerinde yenilerdi bir ihtimal ortak bir nokta bulabilirlerdi fakat işin içerisinde sertlik vardı. Hacer, bu evliliği bitirmek istiyordu, aklında hep bu vardı. O dönemlerde kırsal kesimlerdeki evliliklerde “Gelinliğinle gittin, kefeninle gel” durumu laf konusuydu. Bu vaziyet Hacer’in evliliğini bir müddet daha devam ettirmesine niçin oldu. Hacer o günleri, “İlk 2-3 sene evliliğimi iyi mi sürdürebilirim diye düşündüm. Ancak benim sürdürülebilecek bir evlilik ortamım olmadı. 15 yaşımda anne olmuştum fakat bilgili bir çocuktum. Karaman’ın bir köyündeydik. Merkezde bir teyzem vardı. Teyzeme, ‘İkinci evladı istemiyorum, bu evliliğin devamı zor gözüküyor’ dedim. Bunun üstüne aile planlaması yapıldı. Bu planlamaya karşın ikinci çocuğuma sürpriz olarak gebe olduğumu öğrendim. 16 hayatın sonunda da ikinci çocuğumu dünyaya getirdim” diyerek anlatıyor.

GÖRDÜĞÜ ŞİDDET NEDENİYLE ÖLÜMDEN DÖNDÜ

İkinci adam evladı da doğmuştur fakat sertlik bitmediği gibi dozu daha da artmıştı. Hacer, aklına koymuştu artık boşanacaktı. İlk evladı iki yaşındaydı ve her şeye tanık oluyordu. Hacer, “Çocuğum sertliği görüp sertlik yayınlayan bir çocuk olacağına, ayrılalım harbiden onu seven fakat ayrı ebeveyni olsun” kararı almıştı. Ancak bu ayrılığı gerçekleştirecek durumu mevzubahis olamadı. Yine bigün maruz kalmış olduğu sertlik sebebiyle hastanelik oldu. Hacer, yaşadıklarını ailesine hiç anlatmamıştı, onları üzmek istemiyordu. Ancak bu vaka sonrası ailesi sertlik gördüğünü ve evliliğinde yaşamış olduğu problemleri öğrendi. Hacer, hastanede gözünü açtığında ailesinin yanı sıra, eşinin babası da yanındaydı. Hacer’in eşine dönmesini istiyordu. Ancak Hacer katiyen dönmeyecek, çocuklarını da yanına alıp yeni bir yaşam kuracaktı. Ailesi de bu hususta Hacer’in arkasındaydı. Hem Hacer’e hem de çocuklarına haiz çıkacaklardı.

“Hayata dönmüştüm. Hastaneden çıkıp çocuklarımı alacaktım. Ancak ben hastanede yatarken, çocuklarım babaları tarafınca kaçırıldı. Bu süreçte kusma ve ishal şikayetlerim başladı. Ağır bir hastane süreci üstüne bir de çocuklarıma ulaşamamam, oldukça üzülmeme ve aşırı gerilim yaşamama niçin olmuştu. O sırada bunun yanı sıra emziren bir anneydim. Çocuğuma süt vereceğim, kavuşacağız derken, onlara özlem kaldım. Çocuklarıma ulaşmak için bana, ‘Ya bu evliliği devam ettirip çocuklarınla yaşarsın ya da onları sana vermeyeceğiz’ dediler.”

Hacer, kesinlikle bu evliliği sürdürmeyecekti fakat bu vaziyet evlatlarından ayrı kalmasına niçin olmuştu. Yaşanan bu ayrılık Hacer’in kesintisiz olarak altı ay süresince kusmasına ve ishal bulunmasına niçin oldu. Bu süreçte 45 kiloya kadar da düştü. Doktorlar Hacer’in iltihabi bir bağırsak hastalığı olan Crohn’a yakalandığını söyledi. Ancak hastalığa teşhis konana kadar Hacer’in kilo kaybı devam etti ve tartıda 39 kiloyu gördü. Hastalığı sonunda onu yatağa düşürdü. Bu süreçte abisi Hacer’in yaşadıklarına daha oldukça dayanamadı ve kız kardeşinin küçük oğlunu babasından alarak hastaneye götürdü.  Hacer’i oldukça mutluydu fakat oğluyla zaman geçirecek, ona sevgisini gösterecek gücü yoktu. Artık bir deri bir kemik kalmış, karnı 9 aylık gebe gibi şişmişti. Sabahlara kadar da kan kusuyordu. Doktorlar, “Bu hastalığın tedavisi yok, hastayı eve götürün” demişlerdi. Hacer’in bu durumuna oğlu da tanık oluyor, annesinin başucundan ayrılmıyordu. Tabii Hacer’in yüreği de oğlunun annesinin bu halini görmesine ve abisinden ayrı kalmasına dayanamıyordu. Küçük oğlunu da abisinin yanına gönderdi. Nasılsa iyileşecek ve çocuklarına kavuşacaktı.

BAĞIRSAK KANSERİNE YAKALANDI

Hacer’in hastalığı iki sene süresince devam etti. Bu süreçte hastalığı oldukça ilerledi ve bağırsak kanserine dönüştü. İlaçları oldukça pahalıydı. Ailesi evini, aracını, bahçesini bütün mal varlığını sattı fakat yetmedi. Kız kardeşi evini satışa çıkardı. Hacer’in babası girişimci bir arıcıydı. Bu hususta çoğu seminere katılıyordu. Bu yolla tanıştığı çoğu yabancı ve Türk bilim insanı yayladaki arılarını ilmi araştırmaları için inceleyip takip ediyordu. Bilim insanlarından birisi de Prof. Dr. Muhsin Doğaroğlu’ydu. Genç kadının kanser bulunduğunu ve son evreye geldiğini öğrenen Doğaroğlu,  Hacer’in babasına, “Neden arı sütünü denemiyorsun? Bu yurt haricinde oldukça malum bir ürün, Türkiye’de oldukça tanınmıyor fakat birkaç şahıs azca oranda üretiyor. Sen arıcısın, bunu üretebilirsin” dedi. Bunun üstüne de Hacer’in babası ve abisi arı sütü üretmeye başladı.

“Sebebi meçhul iltihabi bir bağırsak hastalığı olan Crohn, aşırı keder ve gerilim dönemlerinde bir anda ortaya çıkıyor. Hastalık genellikle oldukça süratli şekilde ilerliyor. Bana teşhis konulduğunda bu rahatsızlık oldukça bilinmiyordu. Kısa zamanda oldukça ilerledi ve bağırsak kanserine çevirdi. Çok fena günler geçirdim. Ailem yaşayıp yaşamadığı idrak etmek için geceleri nefesimi denetim ediyordu. Annem ise ızdırabıma dayanamıyor, ‘Allahım, acı çekmesine dayanamıyorum al evladımı’ diyordu.”

İYİLEŞECEĞİNE DAİR İNANCINI HİÇ KAYBETMEDİ

Hacer’in bedenen durumu hiç iyi değildi. Artık ağız yoluyla beslenemiyor, hiç bir şey içemiyordu. Sadece serum ve takviyelerle besleniyor olsa da iyileşeceğine dair inancını hiç kaybetmedi. Çünkü iki adet evladı vardı, iyi olmak zorundaydı. Hacer, “Çocuklarıma değişik tanıtılıyordum. Ancak onlar bigün beni tanımaya geldiklerinde karşılarında bir kabir taşı değil, güçlü bir anne, harbiden onlara kapısını açmış, onları bekleyen bir anne olmalıydı. Hep aklımda, o yataktan kalkıp kendi hayatımı kurup, çocuklarımla bir yaşam devam ettirmek vardı” dedi. Gerçekten de bu hayali Hacer’i hayata bağlamıştı. Üç ay sonrasında sıvı besin tüketmeye başladı. Dokuz ayın sonunda ise ayağa kalktı ve düzgüsel yaşantısına döndü. Çocuklarına kavuşacağına dair inancıyla kanseri yenmişti.  

Hacer, kendine geldiği zaman koşarak evlatlarının yanına gitti. Ancak evlatları artık onu istemiyordu. Babaları, Hacer’e karşı evlatları doldurmuştu. Hiçbir şekilde onunla iletişim oluşturmak istemiyorlardı. Artık İstanbul’da yaşıyor, eğitimlerine orada devam ediyorlardı. Hacer de bulmuş olduğu her yol parasıyla soluğu İstanbul’da alıyordu.

ARI SÜTÜ ÜRETMEYE BAŞLADI

Hacer iyileşme sürecinde, doktorlarının da nezaretinde tedavisine yardımcı olarak arı sütü kullanmıştı ve bu ürünün sağlığına kavuşmasına yardımcı olduğuna inanıyordu. Arı sütünün öteki hastalara da şifa olmasını istiyordu. Bu nedenle arı sütü üretmek için kolları sıvadı. O dönemde Türkiye’de arı sütü üreten birkaç şahıs vardı. Arı sütü üretimi yöntem ve ciddi bilgiler gerektiriyordu. Hacer ile Muhsin Doğaner arasında bu hususta mühim bir bağ kuruldu. Araştırmalarını hem akademik alanda hem de sahada sürdüren Muhsin Doğaner, Hacer’e yeni işinde yol gösterici oldu. Sonunda Muhsin Doğaner’den “Sen hazırsın, işe başla” laflarını duyan Hacer, 15 gün sonrasında kadrosunu kurdu. İşe kraliçe arı üreterek başladı. Çünkü arı sütü üretmek için ilkin kraliçe arı üretmek gerekiyordu. Macerası bu şekilde başlayan Hacer, doğup büyümüş olduğu Arslanköy Yaylası’nda 6-7 senedir arı sütü ve öteki arı ürünlerini üretiyor.

“Ürettiğim mamüllerin yalnızca satıcısı değilim. Çünkü ben yaşam buldum. İnandım, hayata tutundum fakat bunlar benim sebebim oldu. Arının ürünleri harbiden mucize. Bunu yalnızca ben söylemiyorum, çoğu ilmi çabalama gösteriyor. Ben de olağanüstü hoş geri dönüşler aldım. Her birinin hayatında güzellikler oluyor ve ben bunların takipçisiyim. Yani ‘Ürünü verdim, paramı aldım, iş bitti’ gibi bir vaziyet mevzubahis değil.”

HAYAT KARŞISINA ONU SEVEN BİRİNİ ÇIKARDI

Hastalığı yenen Hacer, arıcılık mevzusundaki başarılarıyla bölgede adından laf ettirdi. Mersin Tarım İl Müdürlüğü tarafınca ‘ilinde ayrım yaratan hanımlar ödülü’ne layık görüldü. Çocuklarıyla arasını derhal hemen düzeltememişti bunun için birazcık zamana gereksinim vardı. Hacer’in yaşamdan tek talebi çocuklarıyla olabileceği bir yaşam kurmaktı. Tüm çabası bunun içindi. Aklından yeniden evlenmeyi hiç geçirmemişti. Ancak yaşam onun karşısına, babasının en yakın arkadaşı olan ve onun da oldukça sevilmiş olduğu Abidin amcasının oğlu Ömer’i çıkardı. Ömer, onunla evlenmek istediğini söyleyince Hacer oldukça şaşırdı. Çünkü, Hacer boşanmıştı ve iki evladı vardı. Ömer ise hiç evlenmemişti ve Hacer’den iki yaş küçüktü. Hacer’in birtakım şartları vardı. Önce bu evliliği Ömer’in ailesi onaylamalıydı. Sonra Ömer iki çocuğuna baba değil, oldukça iyi bir abi olmalıydı. Üçüncüsü ise Hacer arıları olmadan yapamazdı. Ömer arıları da sevmeliydi.

Ömer’in babası derhal Hacer’i aradı ve evliliğe sonuna kadar onay verdiğini söyledi. Ömer, Hacer’in çocuklarına kucak açmış , “Benim de artık iki adet çocuğum var” demişti. Ömer, iki üniversite bitirmiş, yurt haricinde dil eğitimi almış kariyer sahibi bir insandı. Hacer’e “Senin işine verdiğin emekle benimki kıyaslanamaz. Sana bu arıları bırak diyemem. Bu sürecini bilen bir insanım. Ben seninle bu işi yapabilirim” demişti. Hacer Ömer’le evlendi. Bir oğlu bir de kızı oldu.  

ÇOCUKLARIYLA ARASINI DÜZELTTİ

Tüm bunlar olurken Hacer, eski eşinden olan iki oğlunu da aklından hiç çıkarmıyordu. Oğullarının babası, büyükbabası ve babaannesi onlara oldukça iyi bakıyordu. Maddi olarak çoğu gereksinimleri karşılanıyordu fakat anne sevgisinden yoksundular. Hacer, her fırsatta soluğu İstanbul’da alıyor, okul kapılarında bekliyordu. İstemeseler de hediyeler veriyor, harçlık gönderiyordu. Bu şekilde 12 sene geçti. 12 senenin sonunda okul müdürü Hacer’in bu durumuna daha oldukça dayanamadı ve anne ile evlatları bir araya getirmeye karar verdi. Küçük oğlu anneyi görmek istemiyordu. Büyük oğlu ile bir araya geldiler. Hacer, bütün yaşananları anlattı. Bu süreçten sonrasında iletişimleri daha güçlü hale geldi. Büyük oğlu Mersin’e Hacer’i ziyarete gitti fakat ufak oğlu onu görmek istemiyordu. Hacer ona süt verirken ayrılmışlardı, annesinin onu terk ettiğini düşünüyordu.  Bir gün büyük oğlu Hacer’e, “Anne sana kardeşimi de getireceğim” dedi. Gerçekten de bir sonraki yaz kardeşini de götürdü. Artık Hacer ve evlatlarının arasında oldukça güçlü, kopmaz bir bağ var.

‘Benim de bir hikâyem var’ diyorsan, en mühim konuğumuz olarak seni de bekliyoruz: milliyetplus@milliyet.com.tr

Bir yanıt yazın

beylikdüzü escort